PeloKız’ın İnziva Günlükleri 2

20/03/2020 Cuma İzmir

Şubat 2015 Beyaz Özümüz İnzivası Bolu,

  1. gün

Şu an saat 22:27 . Az önce ‘Way of the Peacefull Warrior’ diye bir film izledik hep birlikte. Sessiz ve sakin bir şekilde. Tabii ki bu film de öylesine seçilmiş bir film değildi. Beyaz özümüz inzivasına uygun olarak kolaylaştırıcımız Emilio tarafından bizzat bilerek seçilmişti. Şu an burada, Hindiba’da ‘Beyaz Öz’ümüzü bulmaya çalışmakla, aslında bulmak da değil hatırlamaya çalışmakla, bağlantıda olmakla ilgili yolculuğumuzla ancak bu kadar örtüşebilirdi. Filmdeki replikleri defalarca dinleyip, üzerinde düşünmeye değer. Hem de saatlerce . Filmden repliklere gelince;

‘ Bir savaşçının ilk farkındalığı BİLMEMEKTİR’.

‘ Sevilmesi zor olan insanlar, aslında en çok ihtiyaç duyduğun kişilerdir.’

‘Yolculuğun kendisi bizi mutlu eder. Varış yeri değil.’

( Tüm bu satırları o yıl inzivada tuttuğum günlükten olduğu gibi aktarıyorum. Şimdi baktığımda yıl olmuş 2020 . Aradan 5 yıl geçmiş. Bir Vata insanı olarak filmi hatırlamıyorum bile 😊 Madem evdeyiz bugünlerde tekrar izlenmeli bence )

Sabah 07.45’te meditasyon ile başlayan günümüz , gün boyunca kişisel araştırmalarımızla devam etti. ( Şimdi buraya bir parantez açmak istedim çünkü kişisel araştırma ne ola ki? Diyenleriniz çıkabilir. İzninizle bu parantezde onu açıklayayım. Kişisel araştırma ; bilinçteki ve bilinçaltındaki psişik metaryalleri yargıdan uzak bir dille keşfetme metodu. Ve Emilio hocamızın bize dağıttığı mini kitapçıkta da şöyle yazıyor ;

Durgun bir göl gibiyiz, engin ve derin. Sorduğumuz sorular sanki bu göle atılan taşlar gibi. Atılan taşlar bu gölde dalgalar oluşturuyor ve bizler doğal olarak oluşan bu yüzey dalgalarını zihinsel görüntüler, duygular, hisler ve hatıralar şeklinde alıyoruz. Ve bizler gitgide mevcut deneyimlerimize daha açık , daha alıcı olmayı öğreniyoruz. )

Burada yukardaki parantezi kapattım ama başka bir parantez daha açıyorum. ( 2015 yılında Mindfulness ya da Mindfulness Meditasyon Hakkında en ufak bir bilgim dahi yoktu. Şimdi Emilio’nun 2015 yılında içime içime attığı taşların dalgasını ancak idrak edebiliyorum . O bize Mindfulness demedi kişisel araştırma dedi lakin bu farkındalığın zaten ta kendisi. )

2015 yılına tekrar geri dönüyorum. Arada açtığım parantezler şimdiki zamandan 😊 Resmen bir zaman yolcuğuna çıkmış gibi hissediyorum şu an kendimi. Şöyle devam etmişim;

‘Şu anda ve burada olmakla , güven duygularımızla ilgili çalışmalar yaptık. Emilio , bizlere Süperego’yu Ego’yu , kaybettiğimizi sandığımız ancak içimizde hep var olan ‘beyaz öz’ümüzle ilgili paylaşımlarda bulundu. ‘

Beyaz Özümüz diye yazıp duruyon da da beyaz özümüz ne allasen diyenlerinizi duyar gibiyim. 😊

O zaman Emilio’yu dinleyelim.

‘Öz dediğim şey ; bizim gerçek, doğal, hakiki benliğimiz. Bebeklikteki  halimiz. Bunu anlamak için çocuklara bakmak gerekir. Çocuklar egoya sahip değildirler. Özsel niteliklerle gelen çocuk, ailenin egosal nitelikleriyle karşı karşıya gelir ve çoğu zaman özsel niteliklerimiz ailede kabul görmez. Bazı özelliklerimiz kabul edilirken, bazı özsel niteliklerimiz kabul edilmez. Ve aileler bizleri toplumdaki herkes gibi olmamız için eğitime başlar. Biz bu ortamda – aile, sosyal – yaşamak ve öğrenmek zorundayız. Aileler açıklayıcı değillerdir. Sadece bunu yapma, şunu yapma derler. Bizler de çoğu zaman anlamayız. Ve bu durumdan dolayı bizler de zamanla özsel niteliklerimizi bırakmaya başlarız. Özümüz; gerçek doğamızdır, mevcudiyetimizin hakikati, bilincimizin ve farkındalığımızın en saf halidir. ‘Ben varım’ hissini dolaysız olarak deneyimleyen kısmımızdır. Gurdjieff’in dediği gibi …’insan iki parçadan oluşur. Öz ve kişilik. Özü, kendisine ait olandır. İnsanın kişiliği kendisine ait olmayandır. Küçük bir çocuğun henüz kişiliği yoktur. Gerçekten ne ise odur. Özdür. Arzuları, zevkleri,sevdikleri, sevmedikleri mevcudiyetini olduğu gibi ifade eder’’. Öz’ün en temel ve tanımlayıcı hali mevcut olma, anda varolma hissidir.Özümüzü deneyimlediğimizde algıladığımızla bir oluruz. Varoluşumuzun farkına varmak için aracılara ihtiyaç duymayız.

İşte aileler, toplum araya girince özsel niteliklerimiz kabul görmeyince , onları nasıl kontrol edeceğimizi bilmedikçe, kabul görmek ve toplumda var olmak için özsel niteliklerimizi unutmaya ve bırakmaya başlarız. Özsel niteliklerden kopmaya başladığımız zaman da hayat sıkıcı olmaya başlar. Sadece ailesel ve toplumsal baskılardan değil, biz özümüzden koptuğumuz için de hayat sıkıcı ve anlamsız olmaya başlar. Özsel nitelikleri yaşayabilmek ve hatırlayabilmek için ‘burada’ ‘anda’ olmamız gerekir. Her şeyi ‘geçmiş’ ve ya ‘gelecek’ şeklinde yaşıyoruz. An’dan kopuğuz.

Beyaz Öz irade ile ilgili. İki yönü var ; 1. Köklenmiş olmak (destek) 2. Kendini Dışa Açma Kapasitesi (Karın bölgesinde içgüdülerimiz var ve aslında her şey burada tezahür ediyor)

Karın merkezi; gerçeklikle bağlantıda olan yerimiz. Karın bölgesinde inanılmaz bir zeka var. Canlılık ve hareketi içinde barındırıyoruz. Bu nitelikle bağlantı kurabilmemiz için ‘RAHAT’ olmamız gerekiyor. Stres bağlantıyı etkiliyor. Bu niteliğin mantrası : ‘ RAHATLA’.

3 tane beynimiz var aslında;

  1. Akıl, zeka ( beynimiz),
  2. Kalp
  3. Karın

Onun için Kath Meditasyonu yapıyoruz. Farkındalığın karın bölgesinde olduğu bir meditasyon. Dikkati karın bölgesine yönlendiriyoruz ve mevcut olarak oradaki his ve duyumları gözlemliyoruz.

Kendimiz olmak için , kendimiz olmaya baş koymalıyız. Kendimizi sürekli bir şeylere adıyoruz. Ancak adadığımız şeyler bizim dışımızdaysa yolumuzu kaybediyoruz. Kimimiz başkalarını mutlu etmeye adanmışız, kimimiz başarıya, kimimiz içimizdeki kırılganlığı saklamak için güce, kimimiz ekonomik güvenliğe, kimimiz sevmeye, sevilmeye vs.

Otomatik pilota bağlamış gibiyiz. Düşünmeden bir çok şeyi yapıyoruz. Yaşamımız aynı döngüler etrafında dönüyor.

Her şey varlığımızın içinde. Gevşeyip güvendiğimizde özümüzle bağlantı kurup her şeyle başedebilme gücümüz olur. Gerçek irade ve gerçek güven rahatlığın içinden gelir. Strese girersek daha az efektif oluyoruz. Yaşadığımız şey her neyse daha da zorlaşıyor. Oysa rahat olduğumuzda dışarıdaki zorluklarla mücadele etmek kolaylaşıyor. Beyaz öze kendimizi bıraktığımızda daha rahat oluyoruz. Bu içsel bir güven, toplumdan aldığımız güven değil.

Bağlantıya geçebilmek için kendimizin oluşturduğu bir takım düşünce, yargı ve kalıplardan vazgeçmemiz gerekiyor. Öz’deki rahatlığı ve güveni bulmak için bırakmak gerekiyor. İnsanların bizden ne beklediği, bizim hakkımızda ne düşündükleri, neler istedikleri, toplumun ne dediği vs… Bunları bırakabilmemiz gerekiyor. Öz; dışarıya bağımlı olmayan bir şey. İç’inden gelen sen’den gelen. Bırakabilmek için de kişisel araştırmalarımızı yapıp, adanmışlıkla, dürüstlükle kendimizle çalışmamız gerekiyor. Beyaz Öz’de kendin olup kendi yolunda yürümek var. Dışsal bir onay, haklılık vs ile ilgisi yok.

Ego seviyesindeki güven ile beyaz öz seviyesindeki güven aynı şey değil. Güvende hissetmek için yaptığımız şeyler, harcadığımız çaba sağlam bir zeminde değildir. Burada ve anda olmakla ilgili bir zemin taşımaz. Başkalarının üzerinden kurmaya çalıştığımız güven gerçek bir güven değildir ve aslında biz bunu biliyoruz. Egonun bilinçsizce yaşadığı bir korku var. ÖR : Herkes tarafından sevilirsem güvende olurum gibi. Güvende olmanız içsel , kendinizle mi alakalı yoksa dışarıdan birilerine bir şeylere mi bağlı?

diye 2. Günün çalışmasını sonlandırmış sevgili hocam Emilio.

Sabah kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği hepsi gayet lezizdi. Mengen’in aşçıları da çok meşhurlarmış zati 😊 Doğal ürünler kullanılıyor çünkü burası Hindiba Pansiyon aynı zamanda bir TATUTA çiftliği.

Kar gün boyunca yağdı. Çevre büyüleyici güzellikte ormanın içinde.

Öğlen yemeğinden sonra biraz yürüyüşe çıktım. Kendimi karlara attım ve yuvarlandım. Kendimle çok eğlendim ve çok güldüm. Köpekler bir an bile yalnız bırakmadılar beni. Her anıma şahit oldular .

Sabah kahvaltısından sonra gizlice ilk inzivanın günahı olmaz diye bir ara telefonumu açtım. Babam aramış. Ulaşamamış çok uzun konuşmadık lakin bana Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı’nı desteklemek için Antalya’daki bağış koşusu için haberler verdi. Annem ve kendi adına beni desteklemek için bağışta bulunmuş bile . Onu haber vermek için aramış. Ben de telefonu kapattıktan sonra bir duygu seli sorma gitsin. Çok duygulandım . Babamın desteği benim için çok önemli . Hani beyaz özde dışardan bir kabul görme yoktu. İlla bir onay illa bir kabul görme eğilimi var bende de. İnşalla yavaş yavaş Öz’ümle bağlantıya geçmeyi hatırlayabilirim.

Filmi izlemeden önce de bir ara son bağış raporuna baktım sadece. Bağış mektubu yolladığım çoğu insan bağış yapmışlar. Çok sevinip duygulanmakla birlikte bir korku kapladı mı benliğimi. Ya Antalya’da 10k ‘yı koşamazsam diye. Ah bu ben…. Kendimi nerelere atsam 😊 Filmi izledik sonra. Filmle birlikte gaza geldim. Şimdi çok rahatım. Tabii ki de 10 km yi koşcam. Hem de her adımımın farkına varıp , anda kalarak. Güzel haberlerimi de bağışçılarımla paylaşcam.

Günlük rutin hayatlarımızda, an’dan şimdi’den o kadar kopuk yaşıyoruz ki aslında, içimizdeki’ben’i unutuyoruz. Dış etkenlerle o kadar çepeçevre sarılmışız ki, korkular, endişeler, beklentiler, onaylanma isteği, ailelerimizden alamadığımız sevgi, iyi çocuk olma çabaları, yalnız kalma korkusu, sevilmeme endişesi, üzüntüler, hayal kırıklıkları, kayıplar, acılar, daha nicesi… Hayatı daha da karmaşık hale getiriyoruz. Tüm bunların arasında kayboluyoruz.

İşte ben de tam da bu kaybolmuşluk haliyle çıktım yola. İzmir’den Bolu’ya inzivaya. Umarım, bu yolun daha en başında dahi olsam şu 31 yaşımda, kabuklarımı, yargılarımı , bana öğretilen şeyleri , eski düşünce ve kalıplarımı kırıp, eski alışkanlıklarımdan vazgeçip , en derinimde bağ kurmayı unuttuğum gerçek, hakiki öz’üme tekrar kavuşurum. Tekrar buluşmak , kavuşmak en azından hatırlamak kendi devrilerimizi yaratma sürecinde büyük bir adım olur. Belki bu hayatta belki bambaşka bir hayatta. Kim bilir ?

Kendinle kavuşmak için o adımı atmaya var mısın?

Sevgimle

Pelin From Hindiba 😊

Cevap yaz

Email adresiniz paylaşılmayacak.


*